SON DAKİKA | 11 Eylül 2001'de ne oldu? ABD'deki İkiz Kulelere saldırı ne zaman oldu, kim yaptı?


11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılan saldırılar, yalnızca bir ülkenin değil tüm dünyanın dengelerini değiştirdi.
İKİZ KULELERE ÇARPAN UÇAKLAR: Amerikan Airlines’a ait 11 sefer sayılı uçak saat 08.46’da Kuzey Kule’ye çarptı. United Airlines’ın 175 sefer sayılı uçağı ise saat 09.03’te Güney Kule’ye girdi. Çarpışmaların ardından her iki kule de kısa süre içinde çöktü.
İkiz Kuleler'e saldırı anı...
PENSİLVANYA'DA DÜŞEN UÇAK: United Airlines’a ait 93 sefer sayılı uçuştu. Newark’tan San Francisco’ya gitmek üzere havalanan uçak, teröristler tarafından kaçırıldıktan sonra Washington’daki bir hedefe yönlendirildi. Ancak yolcular ve mürettebatın mücadelesi sonucu uçak kontrolü geri alınamadı ve Pensilvanya’nın Shanksville kasabası yakınlarında F-16'lar tarafından düşürüldü. Bu sayede, uçağın planlanan hedefe ulaşması engellendi.
PENTAGON'A SALDIRI: Pentagon’a yönelen uçak, 11 Eylül 2001 sabahı Washington Dulles Havalimanı’ndan Los Angeles’a gitmek üzere kalktı. Saat 09.37’de 5 El Kaide terör örgütü mensubu tarafından kaçırılarak ABD Savunma Bakanlığı binası Pentagon’a çarptırıldı.
- Kaçırılan 4 uçakta bulunan 246 yolcu ve mürettebatın tümü hayatını kaybetti.
- İkiz Kuleler'de 2 bin 606 kişi çarpma anında veya daha sonra yaralarından dolayı yaşamını yitirdi.
- Pentagon'da çalışan 125 kişi öldü.
- 6 binden fazla kişi yaralandı.
Saldırıların ardından küresel güvenlik anlayışı baştan sona yeniden tanımlandı. Havalimanlarından bankacılık sistemine kadar pek çok alanda sıkı denetimler devreye girdi. Afganistan ve Irak’a düzenlenen askeri operasyonlar, uluslararası siyasetin yönünü değiştirdi ve 'terörle mücadele' kavramı küresel gündemin en önemli başlıklarından biri haline geldi.
Fotoğraflar: AFP
Bugün, saldırının üzerinden 24 yıl geçmişken hâlâ şu sorular soruluyor: 11 Eylül sonrası şekillenen güvenlik politikaları, bireylerin özgürlüklerini ne ölçüde sınırladı? 'Terörle mücadele' adı altında yürütülen savaşlar, dünyayı daha güvenli bir yer mi yaptı yoksa yeni krizlerin kapısını mı araladı? 11 Eylül’ün gölgesi, uluslararası ilişkilerden toplumsal hafızaya kadar birçok alanda etkisini sürdürmeye devam ediyor.
İŞGALLER BAŞLATILDI, YETKİLER GENİŞLETİLDİ
Türkiye’nin eski Los Angeles Başkonsolosu Gülru Gezer ve Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanı Dr. Tolga Sakman Milliyet.com.tr'ye değerlendirdi.
'11 Eylül sonrasında ABD dış politikası 'Teröre Karşı Savaş' (War on Terror) ve 'Şer Ekseni' (Axis of Evil) gibi kavramlar etrafında şekillendi.' diyenTürkiye’nin eski Los Angeles Başkonsolosu Gülru Gezer, 'Bu yeni doktrin, hem tehditlerin ortaya çıkmasını beklemeden, 'önleyici savaş' (pre-emptive war) ilkesiyle hareket etme esasına hem de terörü kaynağında yok etme anlayışına dayanıyordu. Bu çerçevede, Kongre'den geçen ve Başkan'a geniş yetkiler veren Askeri Güç Kullanma Yetkisi (AUMF) ile ABD, Afganistan ve Irak işgallerini başlattı. Sözkonusu yetki günümüze kadar başka ülkelere yönelik operasyonların düzenlenebilmesinin de önünü açtı. Ciddi bir istihbarat açığının olduğunu ortaya koyan 11 Eylül saldırıları akabinde ABD içinde de temel bazı değişiklikler oldu. İç Güvenlik Bakanlığı kuruldu ve olası terör saldırılarına karşı ülke içerisindeki güvenlik önlemleri ciddi oranda artırıldı. Aynı zamanda, CIA'in yetkileri genişletilerek küresel düzeyde istihbarat toplama ve gizli operasyonlar yürütme kapasitesi önemli ölçüde artırıldı.' ifadelerini kullandı.
UCU AÇIK BİR DİZAYN OLUŞTURDU
DİPAM Başkanı Dr. Tolga Sakman da, 11 Eylül saldırılarının 24 yıl sonra bile bazı noktalardan etkisini devam ettirdiğini ifade ederek, 'Bu özellikle güvenlik ve devlet ilişkisi içerisindeki normlar üzerinde oluyor. Risklerin yok edilmesi gibi bir mantık Amerikan devletinin temellerini sirayet etti ve bu sonraki dönemde batı ittifakına ve ardından da tüm dünyaya ihraç edilen bir güvenlik stratejisi haline geldi. Önleyici savaş doktrini dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un Amerikan savunma stratejisinin temelinde yer aldı ve bu da olası tehditlerle savaşmak gibi ucu açık bir dizayn oluşturdu. Özellikle NATO’nun beşinci maddesinin bu şekilde işletilmesi ile Afganistan’a gerçekleştirilen müdahale, bugün uluslararası güvenlik çerçevesindeki NATO tartışmalarının da temellerinden birini oluşturdu. Aslında bugün güvenliksiz olarak görülen bazı konuların (Afganistan, İran, Irak gibi) güvenlikleştirilmeye çalışılan dış politikanın ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Donald Trump‘ın ikinci başkanlığı ile küresel güvenlik perspektifi varsayımsal tehditlerden varsayımsal düşmanlara doğru evrildi ve 11 Eylül’ün etkisi daha sertleşmeye evrillecek şekilde dönüştü.' dedi.
İSLAM KARŞITLIĞI
11 Eylül saldırıları ABD toplumunun Müslümanlara bakışını da değiştirdiğini söyleyen Gezer, 'Toplumun kaydadeğer bir kesimi terörü İslam’la bağdaştırdı. Bu da ABD’de İslam karşıtlığında belirgin bir yükselişe neden oldu. 11 Eylül sonrasında özellikle Cumhuriyetçiler İslam’a yönelik önyargılı bir tutum içerisine girdi. Bu bakış açısı ABD’nin özelde Orta Doğu ve genelde İslam coğrafyasına yönelik tutumunda da etkili oldu.' dedi.
KÜRESEL DÜZENİN KIRILMA SİLSİLESİNİN BAŞI
'11 Eylül’ü küresel düzen açısından önemli bir kırılma silsilesinin başı olarak nitelendirebiliriz.' diyen Dr. Sakman ise, 'Washington bu saldırıyı terörle mücadele konusunu küresel bir ittifaka dönüştürmek için herkesi etkileyebilecek bir neden olarak kullandı ve böylece hem liberal müdahaleciliği genişletti hem de uluslararası hukukun net olmayan alanlarının aktörler tarafından yorumlanma kapasitesini gösterdi. Ayrıca Amerikan toplumu “saldırı altında” oldukları fikrini sadece o dönem değil uzun vadeli bir gerçeklik olarak benimsedi ve bugün Amerikan iç ve dış politikasında yaşanan sertleşme ile küresel rekabetlerin artmasına neden olan iç politik dizayna neden oldu. Yani Trump‘ın ikinci başkanlığı ve başkanlık süresince uyguladığı sert politikalara zemin hazırlayan durumlar arasında görebiliriz.' ifadelerini kullandı.
11 EYLÜL'ÜN MİRASI ABD DIŞ POLİTİKASINI ŞEKİLLENDİRMEYE DEVAM ETTİ
'Barack Obama'nın başkanlığı döneminde, ABD "Teröre Karşı Savaş" söyleminden uzaklaşmaya çalışsa da, 11 Eylül'ün getirdiği güvenlik odaklı yaklaşımın temel unsurları devam etti.' ifadelerini kullananGezer, 'Büyük ölçekli askeri operasyonlar yerini, İHA saldırılarına, özel kuvvet operasyonlarına ve hedef odaklı suikastlara bıraktı. Afganistan ve Irak'tan çekilme taahhütlerine rağmen, AUMF yasası hala geçerliliğini koruyarak ABD'nin askeri operasyonlarını yasal olarak desteklemeye devam etti. Bu dönemde DEAŞ gibi yeni terör tehditlerinin ortaya çıkması, ABD'nin terörle mücadele politikasının sadece bir döneme özgü olmadığını, küresel güvenlik tehditlerinin sürekli bir gerçekliğe dönüştüğünü gösterdi. 2021'deki Afganistan'dan tam çekilme, 2001'de başlayan bu uzun savaşın sembolik olarak sona erdiğini işaret etse de, 11 Eylül'ün mirası ABD dış politikasını şekillendirmeye devam etti.' dedi.
Gezer, ABD’de terör saldırıları hala toplumun kaydadeğer bir kesiminde ulusal güvenlik tehdidi olarak görüldüğünü, Pew Research Center tarafından 19 Ağustos 2025’ta yapılan bir ankete göre Amerikan halkının %61’i terörizmi 'ciddi bir tehdit' olarak nitelendirdiğini de sözlerine ekledi.
'AMERİKAN GÜVENLİK POLİTİKALARI HÂLÂ BU MİMARİDEN BESLENİYOR'
Dış kaynaklı cihatçı terör algısı 11 Eylül'de yerleşti ve bugüne kadar tüm dış tehditlerin çekirdeğinde yer aldığını belirten Dr. Sakman da, 'Teröre karşı savaş politikası ile tüm dünyada yayılmış olan bir mücadelenin arkasından gelinen noktada Amerikan güvenlik politikaları hala bu mimariden besleniyor. Bugün artık tehlikeler tehdite dönüşmeden ve ABD topraklarını etkileyecek bir hareket veya saldırı haline gelmeden mücadele etme vizyonu, sadece terör değil her türlü radikalleşme, dijital saldırılar, hibrit tehditler, yalnız kurt saldırıları, hatta tedarik zinciri güvenliği, dezenformasyonla mücadele gibi Amerikan çıkarlarını ve her türlü varlığını korumak için bir güvenlik tanımı ile şekilleniyor.' dedi.
ABD'YE ORTA DOĞU'DA DAHA FAZLA DÜŞMAN KAZANDIRDI
'Afganistan ve Irak başta olmak üzere ABD’nin başarısız olarak nitelendirilebilecek ve yüzbinlerce insanın hayatına mal olan bu müdahaleleri, özellikle Orta Doğu coğrafyasında daha fazla düşman kazanmasına neden oldu.' şeklinde konuşan Gezer, 'Orta Doğu’daki yönetimler bölgenin kaderini belirleyebilecek halihazırdaki tek süper güç olması nedeniyle ABD ile iyi geçinmek durumda olsalar da halklarda Amerikan karşıtlığı son 24 yılda kaydadeğer oranda arttı. ABD’nin 7 Ekim sonrası izlediği İsrail yanlısı tutum ve Yemen ile İran’a yönelik saldırıları da bölgedeki Amerikan karşıtlığını körükledi.' ifadelerini kullandı.
ABD'LİLERİN 11 EYLÜL İLE PEARL HARBOR'I BENZETMESİ
11 Eylül'ün özellikle Amerikalılar tarafından 1941 yılındaki Pearl Harbor saldırısına benzetildiğini hatırlatan Dr. Sakman nedenini de şu sözlerle anlattı;
ABD’nin ve Amerikan toprağının doğrudan hedef alan bir şok saldırı olması ve şok etkisi yaratmasından dolayı yapılıyor bu benzetme. Fakat 11 Eylül’ün ABD’nin uzak toprağı Hawai’ye yapılan saldırıdan çok daha etkili ve tehditkar olarak algılandığını söyleyebiliriz. Tabi yine bu 1941 saldırısı sonrasında Amerika’nın doğrudan İkinci Dünya Savaşı’na girmesi, savunma strateji ve kurumlarını yeniden ayarlaması gibi etkileri de 11 Eylül sonrasındaki ABD yönetiminin aktif güvenlik vizyonuyla benzerliğini görüyoruz. Fakat daha genel açıdan ele almak gerekirse 11 Eylül aynı Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi bir küresel dünüşüme neden oldu ve uluslararası güvenlik mimarisine doğrudan ve kurumsal bir etki yarattı.
'11 Eylül sonrasında ve bu saldırı etkisi ile ABD yönetiminin Orta Doğu için uygulamaya koyduğu politikalar teröre karşı savaş eksenli geniş ölçekli güvenlik bakış açısıyla oluşturuldu.' diyen Dr. Sakman, 'Irak’ın yeniden tasarımı bölgede güç boşlukları yarattı. Bu güç boşluklarında İran mezhep temelli politikasını Bağdat-Şam-Beyrut ekseninde daha hızlı yayacak bir alan buldu, terör örgütleri daha rahat hareket edebilecekleri bir düzensizlik ve işbirliği alanları açılan bir vekâlet sistemi oluşturdu, İsrail bölgenin genelinde politikalarını uygulayabilecek motivasyon oluşturdu. 24 yıl sonra ABD bugün Orta Doğu'da bir düzen kurucu aktör olma çabasında başarılı olamayarak vazgeçip; ortaklı, vekilli, dengeli bir düzenin aktif parçası rolünü benimsemiş gibi görünüyor.' dedi.
11 EYLÜL'ÜN ETKİSİ HÂLÂ HİSSEDİLİYOR MU?
Gezer, genel itibarıyla bakıldığında günümüzde, 11 Eylül saldırılarının etkisi hâlâ ABD'nin dış politika yaklaşımında hissedildiğini ifade ederek, 'ABD, küresel bir tehdit olarak terörle mücadeleyi önceliklendirirken, iç güvenlik ve istihbarat toplama mekanizmaları geçmişe kıyasla çok daha güçlü ve yaygın bir yapıya bürünmüş durumda. Geçen 24 yıl boyunca, 11 Eylül'ün getirdiği güvenlik odaklı zihniyet, askeri müdahaleler, diplomatik ilişkiler ve müttefiklikler de dahil olmak üzere ABD'nin uluslararası arenadaki hemen hemen her adımını etkiledi desek yanılmış olmayız. Saldırılar, ABD'yi uluslararası ilişkilerde daha şüpheci ve müdahaleci bir aktör haline getirirken, terörle mücadele bahanesiyle yürütülen operasyonların uzun vadeli sonuçları ve etik sorunları da ABD iç politikasında ve küresel tartışmalarda önemli bir yer tutmaya devam ediyor.' dedi.
Dr. Sakman ise sözlerini şöyle tamamladı; Terörün finansmanını engellenmesi için gerekli yaptırım ve düzenlemeler, taşımacılık veya sigorta gibi sektörlerdeki uyum maliyeti, enerji arzı veya tedarik zincirlerinin güvenliğinin sağlanması gibi konular için yapılan ekstra bütçeler, 11 Eylül sonrası uluslararası ekonomiye kalıcı etkilerdir. Daha doğrudan şekilde ise savunma harcamalarının terörle mücadele ve uluslararası güvenliğin sağlanması için yükseltilmesi ve hatta yeni bir savunma sanayi ekosisteminin oluşturulması yine 11 Eylül sonrası ABD başta olmak üzere devletlerin benimsedikleri güvenlikçi vizyon nedeniyle ekonomik etkiler oluşturdu. Bu dönem içerisinde yaşanan küresel ekonomik türbülanslarda bu güvenlikçi bütçelendirmenin de etkisi olduğu söyleniyor.